14 Aralık 2012 Cuma

Bir Prensese Mektup


Saygıdeğer hanımefendi,


Belki güzelliğinizle, güz mevsimindeki bir yaprak gibi sararmış duygularımı yazdığım bu satırlar, şemsiyenizin üzerine damlayan birkaç damla yağmur gibi umarsızca dökülecek kaldırımlara. Dakikalarca durmadan baktığım gözleriniz kadar kara bir ifade takınarak o güzel yüzünüze, bir çırpıda buruşturup, savuracaksınız bu mektubu da diğerlerinin yanına. Doğanın en güzel beyazı ve siyahına sahip gözlerinizin baktığı uzaklardan bile daha uzak bir umutla yazıyorum bu satırları. Şüphesiz dilim lal olur karşınızda olsam, kor gözlerinize bir an bile bakmaya dayanamaz yüreğim. Meleklerin bile kıskandığı güzelliğinizden utanmış kız kulesi, eğiliyor dizlerinize. Sonra İstanbul da kıskanıyor sizi, uğruna çağların kapandığı güzide şehir, çatlıyor hırsından. Deniz, kızını bulmuş gibi kabarıyor, bir şeyler anlatmak istiyor size, bulutlar toplanmış üstünüzde, başının üzerine çıkartmak istiyor sizi. Ya ben…  İçimde dünyayı değiştirecek bir keşif yapmış bilim adamının sevincini taşıyorum. Sığamıyorum içime, sığamıyorum dünyaya. Sokaklara çıkmak, haykırmak istiyorum herkese, haykırmak istiyorum bu güzelliği, ilan etmek istiyorum aleme. Ama aslında bir bilim adamı değil de; bir çınar olmak isterdim, bir gün belki uğrardınız gölgeme, yada belki keserlerdi beni, bir odun olurdum, içinizi ısıtan. Bir tını olsaydım keşke bir aşk şarkısında. Hayır hayır ben bir ışık olmak isterdim, belki o zaman gözlerinize değer, o güzel gözlerinizin karasında kaybolur giderdim.
Cüretimi bağışlayınız saygıdeğer hanımefendi, size sadece duygularımı anlatan bir mektup yazmak istedim, kalemim ve kağıdım elçidir. Elçilerin canı bağışlanır saygıdeğer hanımefendi. Ha eğer bağışlamazsanız, bari izin verin; boynumu vurduğunda cellat, gözlerinize bakayım. Belki o son bakışlarım, gözlerinizde sonsuzluğa kavuşur. Belki böyle özgürleşir, size tutsak ruhum.
 
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder