Sevgilim..
Her sabah olduğu gibi yine erkenden geldim evinin önüne.
Birazdan çıkacaksın. Birazdan, ağır çekimde rüzgarda dalgalanan saçlarını
savurarak, bir pınar gibi akacaksın merdivenlerden. Ben ise seni izleyeceğim
farkettirmeden yine, izleyeceğim seher yeli gibi geçişini içimden.
Başından beri hayran olduğum gibi yine hayran olacağım sana.
Yine okşayacağım uzaktan uzağa ipek saçlarını. Baldıran zehri gibi içerek
sensizliği gözlerinin hayalinde kaybolacağım yine. Esrarınla hülyalara dalacağım
yine, çıplakayak koşacağım sen
ormanında, farketmesende sen varlığımı,
yok olacağım o eşsiz varlığında yine.
Bir üst sınıftaki o çocuğa büyülenmiş gibi bakarken sen, ben
yine kalın camlı gözlüklerimin
arkasından bakacağım ceylan gözlerine. Kaçıracağım sonra gözlerimi sana
farkettirmeden. Dalıp dalıp gideceğim
önümdeki deftere, sileceğim gözlerimi kimse görmeden.
Kırmızı saçlarımı, çilli suratımı, bozuk gözlerimi saklamaya
çalışacağım senden. Yamalı çoraplarım gibi saklayacağım paramparça yüreğimi
senden. Okul gezilerine katılmayacağım
seninle, inşaattan düşüp sakatlanan babama, gündeliğe giden anneme, okulu
bırakıp çalışan abime bahsetmeyeceğim senden. Başında ders çalıştığım kömür
sobasına atacağım tüm duygularımı, kurumuş bir ağaç gibi kırarak çocukluğumu,
büyüyeceğim sensizliğinle bir anda.
Yıllar geçip, okul bitip, sen evlendiğinde o çocukla,
hatırlamayacağım seni, asla duymayacağım içimde haykıran çaresizliğimi, kaybedişimi.
Mazinin tozlu raflarına kaldıracağım anılarımı, çünkü anılar aşka, aşk ise
ölüme sepeptir...